Serkan Malay: Sağdıçlar Balıkçılık olarak başarılarla dolu bir geçmişiniz var ve bugün balıkçılık sektörüne yön veren bir konumdasınız. Başarı hikayenizden biraz bahseder misiniz?
Veysel Sağdıç: Sağdıçlar Balıkçılığın temelleri, Abim Hüseyin Sağdıç'ın çalışmak üzere Erzincan'dan İstanbul Kumkapı'daki balık haline gelmesiyle 1983'te atılmıştır. Hamallıktan kabzımallığa uzanan iş hayatında Hüseyin Sağdıç, çevresine verdiği güven hissi ve aile desteği sayesinde işini büyüterek 1995 yılında Kumkapı Balık Hali'nde kardeşleri ile birlikte yazıhanesini açar. Babamızın adını vererek açtığımız işletme ile birlikte kardeşler arasındaki uyum, sadakat, ve saygı ile 2001 yılında Sağdıçlar Balıkçılık Limited şirketini kurduk. Firmamız canlı, temizlenmiş, dondurulmuş ve pişirilmiş şekillerde deniz ürünleri sunan, geniş bir hizmet yelpazesine ulaşmıştır. İşlenmiş ya da işlenmemiş su ürünleri tedariki konularında alanında ülkemizin ve dünyanın önde gelen kuruluşlarından olan Pınar ve Marine Harvest ile çalışan Sağdıçlar Balıkçılık, 2004 Kasım ayından itibaren Migros, Macrocenter, Balık Ye mağazaları balık reyonlarını işletmektedir. 2008’den bu yana Carrefour mağazalarının taze balık tedariğini sağlamaktadır. Sağdıçlar ailesi bu gün Balıkçılık, Süpermarket, restoran ve yazılım alanlarında faaliyet göstermektedir.
Serkan Malay: Pınar Balık ile uzun yıllardır işbirliği içerisindesiniz. Bunun sırrı nedir?
Veysel Sağdıç: Bildiğiniz gibi toplum olarak “PINAR” markasıyla tanışmamız 1973 yılında, Orta Doğu'nun en büyük süt üretim tesisi olan Pınar Sütün kurulmasıyla başlamıştır. Pınar, iç pazarda sayısız yatırımlar yaparak, kaliteli ürün ve hizmet anlayışından da ödün vermeyerek toplumumuzun genelinin takdirini kazanmıştır.
Sağdıçlar olarak, Pınar Balık ile olan birlikteliğimizin sebepleri ve sırrı aynı dili konuşmamızdır diye düşünüyorum. Bu dilin ortak felsefesi ise karşılıklı güven, istişare ve istikrarlı bir çalışmadır. Bu ortak paydalardan meydana gelen işbirliğimizin, aynı yaklaşım ve bağlılıkla uzun yıllar süreceği kanaatindeyim.
Serkan Malay: Balık Ye restoran zinciriniz ile balığı zahmetsiz ve hesaplı bir şekilde tüketiciler ile buluşturuyorsunuz. Öyle ki balığı sevmeyen kişilere bile bu sayede balığı sevdirdiniz. Bu fikir nasıl gelişti? İstanbul dışına açılmayı düşünüyor musunuz?
Veysel Sağdıç: Temel faaliyetimiz toptan ve perakende balık satışı olduğu için bunu tüketiciyle daha farklı şekilde nasıl buluşturabileceğimizi düşündük ve Balık Ye restoranlarını oluşturmaya karar verdik. Doğrusu bu konseptin ortaya çıkmasında en temel etken “Pınar Balık Marketler” olmuştur. Bildiğiniz gibi ülkemizin genelinde Balık restorancılığı denize yakın lokasyonlarda yapılmaktadır.
Bu restoranlarla ilgili tüketicilerin temel kaygısı :
- Fiyat politikaları
- Ürünlerin tazelik sorunları
- Ürün yelpazesinin yetersizliği
- Hijyen
- İkamete olan uzaklığı v.s
Balık Ye konseptini deniz kenarları yerine şehir içinde, yerleşik oturumun yoğun olduğu bölgelerde ve direk tüketici ile buluşturmayı hedefledik. Tüketiciyi “acaba pahalı mıdır?” düşüncesine sevk etmeden, gurme balık restorantı havasından uzak, sade ve insanların kendilerini mental olarak rahat hissedecekleri bir konsept kurduk. Bu konseptleri birbirine entegre olmuş taze balık satış reyonu ve restoran çatısı altında buluşturduk.
Balık toptancısı olmamız sebebiyle; her sabah Balık Ye, Migros Macrocenter ve Carrefour’larda bulunan toplam 41 ayır taze balık satış reyonlarımız için aldığımız en iyi kalitedeki balıkları kendi restoran konseptimizde Balık Ye müşterisiyle buluşturduk. Müşterilerimize menü takdimi yapmadan, öncelikli olarak “hoş geldiniz / ne alırsınız-ne yersiniz ?” yerine, hoş geldiniz diyerek güler yüzlü bir şekilde karşıladık ve profesyoneller tarafından hazırlanmış olan menülerimizi takdim ettik. Müşterilerimizi ürkmesinler diye fiyatlardan uzak tutmadık, aksine, bu kalitede bu balık nasıl bu kadar uygun olur imajını oluşturduk, şeffaf olduk. Ülkemizde faaliyet gösteren balık restoranları arasında menüsünde en çok çeşidi bulunduran ve tazelik standartları en yüksek olan nadide yapılardan biri haline geldik.
Amacımız kurumsal bir kimlik altında hizmet sunan, öncelikli olarak İstanbul’dan başlayarak yurdumuzun her köşesinde aynı standartlarda hizmet veren zincir bir yapı oluşturmaktır. “ Balık Ye” konseptimizle ilgili olarak franchising çalışmalarımız başlamış bulunmaktadır.
Serkan Malay: Balıkçılık sektörünün şu anki durumunu nasıl görüyorsunuz?
Veysel Sağdıç: Ülkemizde kişi başına düşen balık tüketimini 8 kilogram civarındadır. Bu veri, 4500 deniz mili kıyı şeridine sahip olan ülkemizde, birçok Avrupa ülkesine göre balık tüketimin çok az olduğunu göstermektedir. Balıkçılık sektörünün geleceği için devlet desteği ve sektördeki lider firmaların teşviki ile tüketicinin bilinçlendirilmesi ve kişi başı tüketimin arttırılması gerekmektedir. Her ailenin üzerine düşen görev ise çocuklarımızın gelişimine ciddi şekilde katkısı olan bu besin zincirinin haftada en az iki kez evlerimize girmesi olacaktır. Balık özellikle fosfor ve mineral açısından zengin olduğu için okul çağlarındaki çocuklarımızın gelişimine katkı sağlamaktadır. Genel olarak ülkemizde balık tüketimine baktığımızda, sezon başlangıç tarihi olan 1 eylül ve bitiş tarihi olan 1 mayıs tarihleri arasında ağırlıklı olarak gerçekleşmektedir. Bu veriler diğer Avrupa ülkelerinin genelinde yılın 12 ayına yayılmış durumdadır. Bugün çiftliklerde yetiştirilen akuakültür balığı diye adlandırdığımız tüm balık çeşitlerini yılın 12 ayı gönül rahatlığı ile tüketmemiz gerekmektedir. Uluslararası standartlarda yetişen ve besin değeri çok yüksek olan bu balıkların, sağlıklı gelişim için katkıları bilimsel olarak ortadadır. Bu vesileyle sektörün gelişimi için “Sağlıklı Nesiller İçin Haftada 2 defa balık” diyoruz.
Serkan Malay: Sizce sektör nereye gidiyor? Gelecek ile ilgili potansiyeller nelerdir?
Veysel Sağdıç: Ülkemizde son yıllardaki balık tüketim verilerine baktığımızda, akuakültür balıklarının tüketiminin hızlı bir şekilde arttığını görmekteyiz. Bu artışın sebepleri avlanma yaptığımız saha içerisindeki deniz balıklarının azalmasıyla ve iklim şartlarından dolayı balıkların soğuk sulara kaçmasıyla alakalıdır. Dünya genelinde yasadışı avlanmaya yönelik olarak parlamentolarda kararlar alınmakta, balık stoklarının korunması için yapılan düzenlemeler ve projeler için çok büyük paralar harcanmaktadır. Öncelikli olarak deniz sularımızı kirleten fabrika atıkları ve diğer atıklar, balık boy limitlerinin aşılması, bilinçsiz ve kaçak avlanma yapan kişi ve kurumlar için ağır yaptırımlar uygulanması gerektiği kanaatindeyim. Deniz balıklarındaki artışın sağlanması için, çıkarılacak yeni bir yasa ile açık denizlerde avlanma konusunda kolaylık sağlanması gerekmektedir. Yapılması mümkün yeni düzenlemelerle, açık denizlerde avlanma konusunda gerekli izinler çıkarsa şu an denizlerimiz rahatlayacak ve verim kontrollü bir biçimde daha da artacaktır. Genel olarak ise akuakültür balık tüketiminin ve endüstriyel ambalajlı ürünlerin tüketimleri uzun vadede daha da artacaktır.
Haller bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de işlevselliğini eski dönemlere nispeten önümüzde ki dönemlerde kaybedecektir. Hal dışında bireysel bazda bir çok mini haller ve dağıtım platformları oluşacaktır. Akuakültür balık çeşitliliğinin ve üretim kapasitelerinin artması ile birlikte endüstriyel tüketimin ve işlenmiş, marinatlı ürünlerin artması bu süreçte hal dışı toplu tüketim kanallarının ortaya çıkmasına ve kişi başı yıllık balık tüketimini ciddi oranlarda artırmasına vesile olacaktır.
Duyuru ve haberlerimizi takip etmek için e-bültenimize kayıt olunuz.