Dünyanın gıda tüketiminde içinde bulunduğu mevcut durum ve geleceğinin sık sık sorgulandığı bu günlerde özellikle deniz ürünleri tüketimi ve yetiştiriciliği konusu sıklıkla gündemin ilk maddelerini işgal etmektedir. Artan ve artmaya devam eden dünya nüfusunu 2050 yılında 9 milyar kişiye ulaşması beklenmektedir. Bu nüfusu sağlıklı bir şekilde doyurmak temel kaygılardan birisini oluşturmakla beraber nüfusu dünya ile aynı hızda artmayan gelişmiş ülkelerde de sağlıklı nesiller yetiştirme ve sağlıklı beslenme kaygıları giderek artmaktadır. Hal böyle olunca toplam kırmızı et üretimi, toplam kanatlı üretimi gibi konular tartışılmakla beraber pekçok yönden akuakültür üretimi tüm bu rakamların içerisinde dikkatleri çekmektedir.
Dünya’da deniz ürünleri tarih boyunca büyük oranda avcılık yoluyla elde edilmiştir. Bugün de halen avcılık yoluyla elde edilmeye devam edilmektedir. Ancak 1950’lerden sonra avcılık ve av teknelerindeki teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin okyanus ve denizlerden daha fazla balık avlanamamaktadır. Yine bu dönmede akuakültürde yaşanan gelişmeler ile üretim rakamları hızla arttırılmıştır. Böylece Dünya’nın ihtiyaç duyduğu deniz ürünleri yeterli miktarda ve uygun fiyatlar ile tüketicilere sunulabilmiştir. İlerleyen yıllarda artan Dünya nüfsunu doyurmak için çok daha fazla deniz ürünü ihtiyacı olacağı ve bu rakamın avcılık ile sağlanamayacağı açıktır. En geç 2030 yılında akuakültür ile elde edilen deniz ürünü miktarının avcılıktan yakalanan miktarları geçmesi beklenmektedir.
İkinci olarak da kırmızı et üretiminde yaşanan durağanlık deniz ürünlerinin önemini arttırmaktadır. Aşağıdaki tablodan da görebileceğiniz gibi deniz ürünleri üretimi 2010 yılında kırmızı et üretimini geçmiştir. Okyanusların ve denizlerin sunduğu sonsuz fırsatlar ile akukültürdeki bu büyüme trandinin sürmesi beklenmektedir. Bu konuda yayınlanan pekçok uluslararası makale ve raporda 2030 yılından sonra akuakültürün insanlığın beslenmesi için bugüne kıyasla çok daha kritik bir rol oynayacağı tespitinde bulunulmaktadır.
Bu kadar önemli ve gelişime açık bir sektör olan akuakültürün bu gelişimini yavaşlatmadan sürdürebilmesi için çok önemli bir kavram olan SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK kavramı her geçen gün önemini arttırmaktadır. Henüz çok genç bir sektör olan ve 1990’lı yıllardan sonra atılım gerçekleştiren akuakültür sektörünün bu büyümeyi sürdürerek 2050 hedeflerine ulaşabilmesi için sürdürülebilirlik kavramının içselleştirmesi ve bunun için bir takım adımlar atması gerekmektedir.
1990’larda Asya ülkelerinde Mangrov ormanlarının kesilerek yerlerine karides çiftliği kurulmaya başlanması ile akuakültürün çevresel etkileri ve sürdürülebiliriliği ile ilgili tartışmalar hızlanmaya başlamıştır. Günümüzde sürdürülebilirlik kavramı denildiğinde vahşi yaşam alanlarının korunması, denizlerden avcılık yoluyla elde edilen ürünlerin balık unu ve balık yağı olarak kullanılması, su kirliliği ve çeşitli hastalıklar gibi kavramlar akıllara gelmektedir. Son yirmi yılda akuakültür sektörü üretim rakamları açısından çok büyük bir gelişim kaydederken, bu süreçte sürdürülebilirlik kavramları açısından aynı ölçüde ilerleme kaydedememiştir. Örneğin Vietnam’daki catfish üretimi 2000 yılında 50.000 ton iken 2010 yılında 1 milyon tona ulaşmıştır. Bu ve bunun gibi pekçok örnek çevre üzerinde son on yıl içerisinde büyük bir baskı yaratmıştır.
Bu nedenle akuakültür sektörünün gelişimini ve varlığını sürdürebilmesi için başta yem formülasyonlarında kullanılan balık unu oranı olmak üzere çevreye daha duyarlı üretim ve yemleme teknolojileri geliştirmek zorundadır. Son yirmi yılda yaşanan üretim artışının yanında çevre ve yemleme teknolojilerinde yaşanan gelişim çok kısıtlı kalmaktadır.
Ayrıca balık çiftliklerinin bireysel olarak sürüdürülebilirlik politikaları izlemeleri çoğu zaman yeterli olmamaktadır. Bu bireysel çabaların yanına mutlaka birtakım kollektif çalışmalar eklenmelidir. Çünkü aynı çevreyi paylaşan pekçok balık çiftliği komşularının faaliyetlerinden de etkilenmektedir. Bu nedenle belli bölgelerde yer alan üreticiler mutlaka bir araya gelerek içinde bulundukalrı ekosistemi hepbirlikte koruyacak birtakım önlem ve faaliyetleri koordineli bir şekilde yürütmelidirler.
Günümüzde akuakültür faaliyetlerinin önemli bir kısmı gelişmekte olan ülkelerde yapıldığından bu gibi kavramlar gündeme daha çok üretilen ürünlerin müşterisi konumunda olan gelişmiş ülkelerce getirilmektedir. Özellikle Avrupa tarafından belirlenen birtakım kriterler ve belgeler ile üretici firmalar sürdürelebilirlik konusunda geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu sene Brüksel’de düzenlenen Seafood Expo Global fuarında da tüm firmaların sürdürebilirlik konusunda çalışmalar yaptıkları ve bu konuyu stand tasarımlarının merkezine taşıdıklarını gözlemledik. Öyle ki Avrupa Birliği Komisyonu dahi tüm fuarda kullandığı görseller ve açtığı özel stand ile sürdürülebilrilik konusunu işledi.
Bazı firmaların sürdürülebilirlik temalı afişleri ve Avrupa birliğinin tasarladığı yarı insan yarı balık şeklindeki afişlerden bir tanesi.
Son olarak, gelişmiş ülkeler içerisinde akuakültür üretimine en çok önem veren ve bu sektörün lokomotif ülkelerinden biri olan Norveç’e bakacak olursak sürdürülebilirilik kavramını nasıl ele aldıklarını görebiliriz. Norveç Ticaret, Sanayi ve Balıçılık bakanlığının desteği ile hazırlanan ve Norveç’in resmi denizürünleri sitesi kabul edilen www.fisheries.no sitesine girip sürdürülebilirlik kavramını incelediğimizde karşımıza çevre, gen havuzu, kirlilik, hastalıklar, balık sağlığı, balık refahı, yem kaynakları gibi pekçok başlığı içeren “Çevresel Olarak Sürdürülebilir Norveç Akuakültür Sektörü İçin Strateji” adı altında bir belge çıkmaktadır. Bu bile Norveç’in neden akaukültür sektöründe pekçok konuda öncü olduğunu bize anlatmaktadır.
Umarım ilerleyen yıllarda ülkemizde akuakültür alanındaki sürdürülebilirlik de dahil pekçok kavramı dışardan zorlamalar ile kendimize adapte etmek yerine bizim şirketlerimiz bu konularda birer öncü olarak Dünya’nın önüne geçer ve proaktif bir duruş sergileyebilirler.
Duyuru ve haberlerimizi takip etmek için e-bültenimize kayıt olunuz.