Merhabalar. Popüler kültürümüzde geri dönülmez bir şekilde yer alan bir konuyu daha tüketmeye başladık. İnovasyon! İnovasyon diyoruz. Çünkü görülen o ki; Türkçe karşılığı tam oturmayan bu kelimeyi de her konuya sığdırmayı başardık... Kimilerine göre teori ve gerçekler arasında saçaklı bir çatışma var.
İnovasyon konusunda ilerleme sağlayamamış şirketlerin birçok çalışanı, inovasyonu gerçekte malesef şu şekilde algılıyor:
İnovasyon: Bir süreçtir. Bu dönüşümlü süreçte dağıtılan kartlar yeniden toplanır ve oyun kurucu, yeniden kartları dağıtır. Böylece şirket, her seferinde en iyi oyunu oynamalıdır.
Gerçek: İyi oynayan kazansın!
İnovasyon: Bir fikir alıp kâra dönüştürme gayreti sırasında, şirketin birçok biriminin sürece katılımını gerektirir.
Gerçek: Güzel güzel idare ediyorduk şurada...
İnovasyon: Şirkette parlak fikir, illa bir dâhinin aklına gelmesine bağlı olmak zorunda değildir.
Gerçek: Ben bile farkedilebilirim artık.
İnovasyon: Şirketin sürdürülebilir kârlılığının en önemli teminatı olan inovasyon, sistematik ve tekrarlanabilir hale getirilmelidir.
Gerçek: Bu inovasyondan kurtuluş yok!
İnovasyon: Akla sadece ürün ve hizmetler gelmemelidir. Dağıtımda, markada, müşteri deneyiminde, iş modelinde de inovasyon yapılabilir.
Gerçek: Kurtuluş yok bu inovasyondan! Kalite çemberi miydi neydi?
İnovasyon: Büyük- küçük şirketlerde de inovasyon rahatlıkla gerçekleştirilebilir. İnovasyon için mutlaka büyük paralar da gerekmez.
Gerçek: Bu hareket bizim şirkete de sıçrar mı?
İnovasyon: Yüksek- rekabetçi iş ortamında kalıcı olmak ve sürdürülebilir karlılık ile büyümeyi yakalayabilmek, inovasyondan geçmektedir.
Gerçek: İlla kazanmalıyız. Artık öğrensek şu inovasyon konusunu biran önce...
İnovasyon: Önceleri rekabet için yeterli olan kalite/ maliyet ilişkisi günümüzde sadece nostalji sayılır.
Gerçek: Dur! Dur! Bir daha tekrar eder misin?
İnovasyon: Sürekli değişim içerisinde olarak farklılığı her seferinde bir üst çıtaya taşımak ve böylece inovasyon yeteneğine kavuşmaktır.
Gerçek: Bu sefer kesin bittik...
İnovasyon: Daim sürdürülebilir karlılık ve büyüme için tek çare, inovasyondan geçmektedir.
Gerçek: Bu “kaizen” değil miydi?
İnovasyon: İnovasyon, her türlü düşünsel dönüşüm, perfeksiyonist hareketler, yatırım ve mali ataklar vb.konularda daim rekabette söz sahibi olabilecek, daha karlı, proaktif, kıvrak, dinamik ve esnek yaklaşımlardır.
Gerçek: Nerde kalmıştık?
İnovasyon: Ayakta kalabilmek için yeni ürün ve hizmetler sürekli yenilenmelidir. Bu inovasyondur.
Gerçek: Biz de dahil mi?
İnovasyon: Hiç denenmemiş köklü üretim yöntemleri, atılım içerisinde ele alınmalıdır.
Gerçek: Bu sefer battık!
İnovasyon: Şirket içindeki inovasyon, salt “üretimsel inovasyon”u değil, “yeniden bir araya gelebilme inovasyonu” nu ve “satış inovasyonu” nu da kapsar.
Gerçek: Yok kaçış yok! Bu hareket, yakında bizim bölüme de sıçrar kesin…
İnovasyon: Yeni bir buluş değildir. Mevcutların içinden ama ekonomik getirisi olan, hiç yapılmamış, bilinmeyeni yapmaktır. Bu yüzden mucitlerden ziyade bunu ticari ürüne dönüştürebilenler hatırlanır. Spengler/Hoover, Tesla/Edison vb.
Gerçek: Hımm!
İnovasyon: İnovasyonun büyüklüğü, biraz da süreçlerde tamamlanmayı bekleyen küçük detay parçalarda saklıdır. Bluetooth, kablosuz kulaklık, kablosuz şarj, otonom sürüş vb.
Gerçek: Biraz anlar gibiyim...
İnovasyon: Bütünsel bir faaliyettir.
Gerçek: Biliyordum! Daha ilk duyduğumda bu bizi zora sokar demiştim size.
İnovasyon: Tek bir firmanın diğer faaliyetleri ile sınırlı değildir. Özellikle piyasadaki tüm firmaların faaliyetleri ile eşgüdüm gerektirir.
Gerçek: Evrende yalnız değiliz...
İnovasyon: Güçlü bir Ar-Ge yeteneği gerektirir.
Gerçek: Onu diyorum. Bir de Ür-Ge yok muydu?
Bu yazımızda buluşların ticari kazanca dönüşmesi için, topyekün faaliyet olarak tanımlanan inovasyonu işlemeye çalıştık. Görüldüğü gibi her yenilik, günümüzde şirket çalışanları bakımından farklı bir tepkiyle karşılanmaktadır.
Yukarıdaki tanımı, algılanması en doğru yaklaşım olarak kabul etsek bile iflah olmaz bir tutku gerektiren bu konuyu yine de eksik anlatmışızdır. Bu yüzden keşif- yenilik gibi Türkçe karşılığı eksik kalabilecek bir kavramı, orijinal adı olan “inovasyon” ile irdelemeye çalıştım. Üretimde inovasyon yeteneğine kavuşmak, bizi asgari temel gereklilik isteyen temel verilerden saçaklı bir kuantum üretim biçimine taşıyacak, böylece modern ve seküler yaşam biçimimiz, garanti altına alınmış olacaktır.
Bakınız; ilişkilendirilmesi zor olsa bile genç Türkiye Cumhuriyeti’ nin devrimin ilk yıllarında İzmir İktisat Kongresi ile evrensel insanlık âlemine verdiği en temel mesaj bu mantık temelinden beslenmiştir. Genç Cumhuriyet diyordu ki; "Ey Dünya, bu genç ülke kültürel kodlarını, üretim refleksi ve pozitivizm ile sürdürülebilir ve rekabetçi bir şekilde evrensel insanlık alemine sunmaya hazırdır. Barış yanı başımızda hep duracaktır."
M. Porter “Ulusların Rekabet Üstünlüğü” adlı eserinde ise şöyle demektedir:
“Bir ulusun temel ekonomik hedefi, yurttaşlarına yüksek bir yaşama standardı sağlamak ve bunu daha da yükselterek sürdürmektir. Bunu başarma yeteneği, amorf bir kavram olan, ‘rekabet edebilirliğe’ değil, ulusal kaynakların (iş gücü ve sermaye) kullanılmasındaki prodüktiviteye bağlıdır. Prodüktivite, birim işgücü ya da sermaye başına üretilen çıktı değeridir. Bu ise hem ürünlerin kalite ve özelliklerine (ki bunlar fiyatı belirler...) hem de üretimdeki verimliliğe bağlıdır.
“Ulusal düzeyde rekabet edebilirlik konusunda, anlamlı olan tek kavram, ulusal prodüktivitedir. Giderek yükselen bir hayat standardı, bir ulusun firmalarının, yüksek prodüktivite düzeylerine ulaşmalarına ve prodüktiviteyi zamanla arttırmalarına bağlıdır. Yapmamız gereken, bu niçin böyle olur konusunu anlamaktır. Prodüktivitedeki büyümenin sürdürülebilmesi, kendisini sürekli olarak geliştiren bir ekonomiyi gerektirir. Bir ulusun firmaları, hiç durup dinlenmeksizin, ürün kalitesini yükselterek, ona arzu edilen ek özellikler kazandırarak, ürün teknolojisini geliştirerek ya da üretim verimliliğini artırarak, mevcut sanayilerdeki prodüktiviteyi geliştirmelidirler. Örneğin; Almanya, sağladığı yüksek prodüktivite sayesindedir ki; onlarca yıldır, yüksek refah düzeyini sürdürebilmektedir. Alman firmaları, ürettikleri ürünlerin, nitelikleri açısından giderek daha çok ayırt edilir/ aranır hale gelmesini ve işçi başına düşen çıktıyı giderek çoğaltacak yüksek otomasyon düzeylerine erişmeyi başarmaktadırlar. Bir ulusun firmaları, prodüktivitenin genel olarak daha yüksek olduğu ve giderek daha sofistike hale gelen sanayi sektörlerinde rekabet edebilme yetkinliklerini de geliştirmelidirler. Dahası, gelişen bir ekonomi, bütünüyle yeni ve sofistike sanayilerde başarıyla rekabet edebilme yeteneğine sahiptir. Ancak böyleyse, mevcut üretim alanlarında prodüktivitenin gelişmesi sonucu serbest kalacak insan kaynağı massedilebilir. Bütün bunlar, rekabet edebilirliğin tanımında, ucuz işgücü ve ‘elverişli’ döviz kurlarının niçin anlamsız kaldığını açıkça ortaya koyuyor bence... Amaç, yüksek ücret düzeyini karşılayabilmek ve uluslararası pazarlarda, itibarî değerlerin üzerinde fiyatları elde edebilme becerisini gösterebilmektir.
Yukarıdan da anlaşılacağı üzere, inovasyon kavramı artık salt bir ekonomik kavramdan daha öteye taşmış durumdadır... Toplumsal ve evrensel barışın teminatı olarak sosyo-ekonomik sonuçları olan inovasyon kavramının, diğer bilim dalları ile sarmaş dolaş olmuş bir şekilde toplumun tüm katmanlarının eş güdümünden söz edebilmesi ve sonuçlarının sürdürülebilir topyekün barışın teminatı olarak kanıksanması beklenmektedir.
Kalın sağlıcakla...
Duyuru ve haberlerimizi takip etmek için e-bültenimize kayıt olunuz.